6 Ekim 2011 Perşembe

Lars Von Trier'in Melankolisi

İlk dogma türünde izlediğim film Lars von Trier'e ait olduğu için kendisinin yeri bende başkadır.Yaptığı filmler ve dogma türü beni sinemasal anlamda çok geliştirdiği için kendisine olan saygım büyüktür.Bu yüzden her filmi benim için çok değerli ender yönetmenlerdendir.Zaten dünya çapında da kendisi kadar aynı konu etrafında dönüp farklı filmler çıkaran yönetmen çok azdır.Belki Woody Allen olabilir, neyse...

Melancholia, önümüzdeki yılda gerçekleşeceği iddia edilen heryerde çokça adını duyduğumuz "marduk" la alakalı.Maya takviminde 2012 de dünyanın yok olacağından bahsedilip duruluyorya işte bu film onunla alakalı.Dünya'ya doğru hızla yaklaşan Melancholia adlı gezegenin tam düğün günü gökyüzünde bunu farkeden bir kızda yarattığı etkiyi anlatıyor.

Düğünün olduğu sırada çeşitli ruh hallerine giren kızın hal ve tavırları herkesi rahatsız etmiştir.Ablası onu sakinleştirmeye çalışsa da o da bu durumdan nefret etmiştir.Ama gezegen Dünya'ya yaklaştıkça sanki sihirli bir değnek dokunmuşçasına abla ve kız kardeşin ruhları değişecektir.Bu sefer abla psikolojik açıdan düşkün,kız kardeşi ise bir hayli soğuk kanlı olacaktır.

Filmin adı aslında tam anlamıyla hem içindeki karakterleri,hem filmi hem de yönetmeni özetlemeye yetecek kadar geniş anlamlı.İlk yarısının düğünle geçmesi ve mutlu bir tablo çizmesi ancak ikinci yarısında tam anlamıyla bir dibe vuruş,hatta bu dibe vuruşu kabullenme sözkonusu.Oyuncularında ilk ve ikinci yarıdaki  ruhsal durumlarının tezatlığı bunu gösteriyor.Trier zaten tüm filmlerinde bunu yapıyor.İzleyicinin ruhuyla oynamayı çok iyi biliyor.Bana göre en iyi filmi olan Dalgaları Aşmak'ta (hala öyle) da böyleydi Dogville'de de.Hep bir çöküşe,çıkmaza doğru sürükleniyor filmleri.Sonunda belki izleyiciyi mutlu edecek şeyler yapsada, o çektirdiği ızdırabın yaralarını sarmaya yetmiyor.

Ve kadınlar...Trier bilindiği gibi kendini Tanrı, kadınları da şeytan olarak görüyor.Ve her filminde kadınların acı çekmesinden zevk alıyor.Bu filminde de gelinin düğün gecesi damadı bırakıp, çok ilgisiz biriyle ilişkiye girmesini başka türlü açıklayamayız.İzleyicinin kafasında o kadını tamamen kötü bir mahluk olarak tanımlamaya itiyor bu davranış.Belki damadın gelinin üstüne fazla düşmesi söylenebilir ama bu kesinlikle bir neden değil.

Görsel efektler,hiç bir Trier filminde olmadığı kadar etkili.Müzikleride öyle.Keşke sinemada izleseymişim dedim.Kirsten Dunst bu sene bu filmde Cannes'da "En İyi Kadın Oyuncu Ödülü"'nü de aldı.Ve kesinlikle hak etmiş.Orada verilen oyunculuk ödülleri Oscar gibi mimik ve ses tonuyla alakalı değil daha çok ruhsal anlamda role bürünüp bürünememeyle ilgili olduğundan isabetli karar olmuş.Charlotte Gainsbourg'da her zaman olduğu gibi iyiydi.

Trier'in kendini en iyi ifade edebildiği filmi olmuş bence.En iyisi olduğunu hala düşünmüyorum ama en melankoliği olduğu kesin.Kıyamet halkasının da 2. filmi ayrıca.Yönetmenin de dediği gibi kendisinin mutlu sonla bitmeyen tek filmi.Belki halkanın son  filminde, her filminin sonunda yaptığı gibi birazcık mutlululuk tomurcukları serpiştirir tekrar.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...